AK Parti’de il teşkilatında ki değişim süreci malumunuz Mustafa Kaplan’ın il başkanı olması ile sonuçlandı. Gelin en baştan süreci değerlendirelim;
3 yıl önce göreve gelen Nuh Dağdelen’in il başkanlığı; Milletvekili Ramazan Can, Kırıkkale Belediye Başkanı Mehmet Saygılı, Keskin Belediye Başkanı Dede Yıldırım, Balışeyh Belediye Başkanı Ali Dedelioğlu ve Delice Belediye Başkanı Turgut Özdem’in Yerel Yönetimlerden Sorumlu Başkan Mehmet Özhaseki’yi ziyareti neticesinde gelişen olaylarla sona erdi. Sonrasında Can ve Saygılı önderliğinde ki bu ekip yeni bir il başkanı için harekete geçti. Mustafa Kaplan, Harun Oğuz ve Engin Pehlivanlı ortak aday olarak, Salim Bozdemir’de temayül neticesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısına çıktılar. Erdoğan’ın atayacağı isim zaten belliydi, görüşme formalite icabı yapıldı. Güzellik yarışmalarında dahi katılanlara; dünya barışı hakkında ki görüşleri, ıssız adaya düşerlerse yanına alacakları üç şey sorulurken, Erdoğan ve beraberinde ki komisyon adaylara sadece isimlerini, ne iş yaptıklarını sordu. Ve Kaplan il başkanı olarak atandı.
Erdoğan’ın atayacağı isim belliydi dedim çünkü şehrin iki siyasi aktörü Can ve Saygılı, Kaplan üzerinde hemfikir olmuşlardı. Bu iki ismin görüşü ve referansı önemliydi. Çünkü Dağdelen bu iki isimle uyumsuz olduğu için yeniden aday gösterilmedi. Parti yönetimi şehirde uyum istiyordu. Kaplan, Can’ın yada Saygılı’nın veyahut şehirde sıradan bir partilinin referansı ile atanabilir. Kimsenin buna itirazı olamaz. Kaplan, kendi bir siyasi aktör olarak da atanabilir. Yıllardır partinin içerisinde. Buna da itiraz olmaz. Hatta Ergün Tekin’in rolü var diyenlerde oldu. Ona da tamam. Tekin’de bu şehrin önemli bir ismi. Benim bu atamada ki tek itirazım Kaplan’ın atanmasında ana rol oynayan MÜSİAD Genel Başkanı Abdurrahman Kaan faktörü. Erdoğan’ın daha adaylarla görüşmeden aklına Kaplan ismini yer etmesini sağlayan Kaan, bu şehri bilmez, tanımaz, gelmez, gitmez. Bilmediği bir şehrin il başkanını belirleyecek etkisi olması açıkçası beni rahatsız etti. Her zaman söylerim; bu şehrin yöneticilerini bu şehrin insanları belirlesin. Eğer alakasız insanların hatrı atamalarda en önemli unsur oluyorsa Kırıkkale, genel merkezin çok da umrunda değildir diye düşünürüm. Zaten atanacak kişi belliyse o kadar görüşmeye, tantanaya da ne gerek vardı?
Sonuç olarak Kaplan yeni il başkanı oldu. Hayırlı olsun ziyaretleri düzenlendi. Gelenleri analiz ettiğimde ağırlıklı olarak bürokrat, STK temsilcileri ve partinin en alt kademeden en üst kademeye kadar yöneticileri olduğunu gördüm. Kısacası gelmek zorunda olanlar geldi. Gelmeyen ise halk oldu. Benzer bir durum kongrede de yaşandı. Spor salonunda halk yine yoktu. Bu sadece Kırıkkale için değil, o gün gerçekleşen illerde ki kongrelerde de benzer tablo dikkat çekti. Delegeler, yöneticiler ve yakınları. Hepsi bu. Şimdi diyeceksiniz ki ‘ama salgın var o yüzden salonlar dolmadı.’ Bende derim ki; salgın bahane edilemez. Eğer siz bilbordlara, sosyal medya reklamlarına ‘tüm halkımız davetlidir’ diye yazarsanız, telefonla insanları ararsanız, davetiye gönderirseniz halkın gelmemesini salgına bağlayamazsınız. O zaman reklamlarda ‘ salgın nedeniyle kısıtlı katılım sağlanacaktır’ diyecektiniz. Gördüğüm şu ki halk soğumuş. Ekonomik sıkıntılar halkı siyasetten soğutmuş.
Gelelim yönetime; 40 kişilik Kaplan’ın yönetim listesi 3 hatta 4 parçalı bir liste olarak duruyor. Birinci grup; Mehmet Saygılı-Bahadır Kılıç grubu. Yönetimin yaklaşık yüzde 35’İ Mürsel Akçay’ın il başkanlığı döneminde görev almış bu gruptan oluşuyor. İkinci grup; Ramazan Can grubu. 5-6 kişi. Üçüncü grup; Kaplan grubu. Mustafa Kaplan, Bahadır Kılıç’dan ayrı olarak kendine yakın isimleri yönetime almış. Bunların sayısı da 11-12 kişi. Son olarak da bir Abdullah Öztürk grubu hissediyorum. Sayı olarak az olmakla beraber bazı isimlerin Öztürk’e yakınlığı dikkat çekiyor. Öztürk’e yakın isimleri Kaplan’la da ilişkilendirebiliriz.
Yönetim bir konsorsiyum olmuş. Ramazan Can ve Mehmet Saygılı’nın ‘adayımız ortak’ söyleminin tezahürü gibi birşey. Dikkat edilmesi gereken nokta; resmiyette başkan olan Kaplan’ın bu yönetime ne kadar hakim olacağı. Şayet ‘bu partinin il başkanı benim der ’ ve ona göre hareket ederse sorun olmaz. Yok, Akçay döneminde olduğu gibi güç Bahadır Kılıç’da olursa işte o zaman problemler başlar. Akçay döneminde sorun yoktu çünkü yönetim tamamen bu grubun elindeydi. Ama bugün durum farklı. Kaplan ağırlığını hissettirmez sadece görünürde başkan olursa çok parçalı yönetim kısa sürede ayrışır. Burada icra kurulunda Kılıç’ın alacağı görev önemli. Yönetim de ikinci isim konumunda ki siyasi ve hukuk işleri başkan yardımcılığını alırsa, zaten mesajı vermiş olur. Bakalım iktidar olan Kaplan, muktedir de olacak mı…
KAPLAN HERKESİ SAVUNACAK MI?
Kaplan il başkanı olduktan sonra DEVA Partisi ile bir polemik yaşandı. DEVA Partisi İl Başkanı İsmail Karakuş, Belediye Başkanı Mehmet Saygılı’yı eleştirdi cevap Kaplan’dan geldi. Partisinin bir mensubunu savunması normal ama bundan sonrasını görmek lazım. Saygılı’yı savunan Kaplan, bundan sonra muhalefet partilerinin eleştirileri karşısında diğer seçilmiş parti mensuplarını da savunacak mı yoksa sessiz mi kalacak bu önemli. Kaplan’dan, yarın bir muhalefet partisi örneğin Ramazan Can’ı eleştirdiğinde Saygılı’yı savunduğu gibi Can’ı da savunması beklenir. Yapmazsa parti mensupları arasında ayrım yaptığı sonucu ortaya çıkar ki bu da il başkanının yakışmaz. Kaplan bi yol açtı. Bu yolda gider mi gitmez mi hep bsilikte göreceğiz...
SİYASETTE VEFASIZLIK
Siyaset ne kadar vefasız değil mi? Dağdelen, Keskin seçimlerinin yenilenmesinde önemli bir rol oynamıştı. Hatta Dede Yıldırım’ın kaybettiği başkanlığı kazanmasında hatırı sayılır bir isim olarak dikkat çekti. Sonra ne oldu? Dede Yıldırım, kaybettiği koltuğa tekrar oturmasını sağlayan Dağdelen’i gitti şikayet etti. Siyaset böyle bir şey demek ki.
#
Kirikkalekusu.com
info@kirikkalekusu.com
2147483647
2147483647